Ömer

Kör Ömer  her zaman aşık olmazdı. Kokuyla, dokunuşla irkildiği az olmuştu. Hastayken ciğerlerinin söküldüğünü görürdü de rüyalarında, aşık olduğu kadını hiç göremezdi. Anlatmadığı bir sürü hikayede, sormadığı birçok soruda saklardı aşkını. Kalem varsa karalardı aklınca.  Yoksa ezik fıstıklardan yaptığı bulamaç ile hislerini yerdi. Ancak o zaman biraz imgelenirdi aşkı. Kara kış sonrası, herkesin yorgun ama umutlu olduğu bir günde irkildi Ömer. Uzaktan gelen koku ve dokunmasa hissettiği o yere basış hissi ile. Hayatında hiç daha önce görmediği için, gelenin bir su aygırı mı, yoksa lunar bir yaratık mı, yoksa bir insan mı olup olmadığını düşünmeden şıp diye nabzı hızlandı. Çöl sıcaklarından kalmış bir esintiyle boğuşurken, yalnızlığı ile yapboz oynarken, kalın çerçeve taktığı işe yaramaz gözlüğünün burnundan akan ter damlaları ile hafif kaydığını hissetti. Özgürce fışkırdı kendi içinden. Sudan çıkmış balık gibi pır pır hareketlendi içi, dışı. Kafasını çevirip bakmadı,  göremezdi çünkü tahmin ettiğiniz gibi,  ama derin bir solukla çağırdı onu yanına.  Gel diye haykıran nefesi ile o taze koku karıştı birbirine. Dondu zaman, bir an. Ama o kadar kısaydı ki, devam eden, akan binlerce olayla kayboldu gitti an. Yaşadığına mutlu, hıçkırık krizleriyle donattı masasını.  Sonra geçenler  görmüş onlar söyledi. Başı masada, ya uyuya kalmış ya da ölüvermiş Ömercik.

No comments:

Post a Comment