Zehir

Yemyeşil erikler vardı masada, çukur bir cam kapta. Kütür kütür yemelik gibi görünüyordu, sert olmalıydı. Dokunsa bilecek ama dokunmadı; ona ne ki, sırf siz bilin diye de bu zahmete girmezdi. Bardaklar vardı kimisinin yarısı dolu, kimisinin yarısı boş. Farklı hikayelerin farklı izleri bulaşmıştı üstlerine, içlerinde kalmış yağlı içkiler de derin uykuya çekilmişlerdi dün geceyi çoktan unutarak.

Sirke gibi bir koku hakimdi masaya. Kallavi servis tabakları hariç, üç tane temiz, hiç kullanılmamış, yaklaşık sekiz on tane de üstünde birşeyler yenmiş beyaz tabak vardı. Kalmış yemek parçalarına doğru atağa geçmek üzere hareketlenen bir grup karınca, yerden masaya çıkışın yollarını durmaksızın denerken, şöminenin kalan son közleri, bu 100 yıl öncesinden kalmış salonu ısıtma misyonunu çoktan bitirmiş, oymalı ahşap mobilyaları biraz daha tütsülemekten başka hiçbir işe yaramıyordu. Salonun ucundaki kitaplıkta kitaplar hem dik hem yatay konmuştu. Kendi hikayeleri dışında, püskümüş sayfalarından fışkıracak  kaç tane farklı hikayeye de tanık oldular kimbilir diye düşünürken içeriden bir ses geldi. Tok, kesikli bir tıkırtı. Sanki iri, eski bir duvar saatinin,  saat başını göstermeye geçtiğinde, akrep ve yelkovanın beraber hareket ettiği o nadir anlarda çıkan ses gibi bir akustik harika. Halıdan çok posta benzeyen - instagram postundan bahsetmiyorum dediğim daha cok ayı postu gibi birşey - yer kaplamalarının arasından görünen taşlara basa basa içeri doğru yürümeye başladı. Bu ne yaparsan yap nostaljik görünümünü asla değiştirmeyeceğin koca konakta, sesin geldiği yerin mutfak,  mutfağın yerininin de konağın taa diğer tarafında olduğunu anlaması biraz zaman aldı; yani 13 saniye kadar diyelim. Dün geceki asiller toplantısına gelen soysuzları doyuran bu kutsal oda, yani mutfak, kuzinelerinden hala dumanlar tüten, kazanların Nasreddin Hoca fikrasındaymışcasına farklı kazanlar doğurduğu,  gümüş çatallar bıçaklarla tahta yemek yapma araçlarının dostça yıllardır yaşadığı ne güzel bir yuvaymış meğer dedi içinden, ilk adımını içeri attığı anda. Tüyleri ütülmüş zavallı bir tavuk beğenilmemiş olacak ki pişirilmeden orada bırakılmış, kokmasın diye de üstüne şimdilik bolca kaya tuzu atılmıştı. Kazanların içi dünden kalma yemeciklerle dolu. Bu yemecikler asiller yerken tat vermek, fakirler yerken ise doymak için yaratıldığından, kime nasıl servis edeceğiniz de bir o kadar önemlidir. Dünkü toplantıda dünyayı değiştirme kararını alan bu güruha servis yapılmadan önce yemeklerin lezzetini ve zehrini test eden beş görevli hamal gurmenin masası ayrı bir renkte, köşede her zamanki gibi duruyordu. Tadım yaparken şarap içmeleri yasak olan bu ekip, içerideki yemek bittikten sonra bir fıçıyı bitirip küfelik olur ve geceyi en son nerede bitirdiklerini ne kendileri ne de mutfak ahalisi bilmeyecek şekilde zıkkımlanırlardı. Hamal gurmelerin kafalarını heybetle sallayıp onaylamaları sonrasında, servis edilirken bu yemeklere herhangi farklı bir lezzet ya da zehir katılmasın diye, dünyanın 7 farklı kıtasından 7 sakallı adam ve 14 kadın mutfaktan salona giden yolda yemek servisine pür dikkat eşlik eder, gümüş kapaklı tabakların altın suplalarla masada buluşuncaya kadar açılmıyor olmasını garanti ederlerdi.

O gece farklı olan, bugün onun bu ıssız evi incelemesinin istenmesinin sebebiydi. Olanları duyup bir de gördükten sonra gelmemesi diye bir şey olamazdı zaten.  Ya yemeklerde bir sorun vardı ya da bin yıldır dededen toruna bu işi yapan gamsız  gurmelerin bile fark edemeyeceği yeni bir zehri kolaylıkla zerk edebilmişlerdi yemeklere. Zehir deyince hemen öldüler sandınız değil mi? Asillerin hiçbiri ölmedi ama ölmekten beter mi olmuşlardı acaba? Kararda hemfikir kaldıkları sabahın ilk saatlerinden sonra, herzaman olduğu gibi evlerine sessizce çekilmeleri yerine, şehir meydanında omuz omuza vermiş müzik olmadan geleneksel bir dansa benzeyen bir dansı ediyor olmaları halkı şaşırtmıştı ama sadece o da değildi. Enerjilerinin sonuna kadar dans eden bu asiller sonunda yere yığılıyor ve yağverleri ancak o zaman müdahele edebiliyor, onları kaldırarak en yakın hekime yetiştirmeye çalışıyorlardı. Hekim kafalarına bir torba buz koyup dillerini dışarı çekerek karınlarına bir güzel bastırınca kusup açılıyorlar ama sonrasında yine dans ederek meydana koşturyorlardı.  Olay halk arasında gülünç, izlenesi bir tiyatro oyununa dönmüş, biraz da halkın asillere olan gizli ve bastırılmış hınç, nefret ve kıskançlığına karşılık öc gibi görülmüştü. Ailece, ailesi olmayanların da serseri arkadaşları da dahil bütün arkadaşları ile meydana toplanan halk,  kuruyemişler ve kahkahalar eşliğinde bazen alkışlarla tempo tutarak, bazen bayılan asilin taşınmasına yardım ederek -halk hep asillerden daha iyi ve anlayışlı olur ya- günü geçiyorlardı. Durum asil klup "Gıbbiz" arasında tedirginlik yaratmış, efendi görüntülerinin, hele bir de dünyayı değiştirecek kararı açıklamadan hemen önce, bu şekle bürünmesine karşı acil onlem almaları gerekmişti. İşte Hupti'yi sabah erkenden konağa çağırmalarının, çok gizli ve acil rapor istemelerinin sebebi buydu.

No comments:

Post a Comment