Cin Türbesi

Azgın Deli Bekir dedi adı sorulduğunda. Kırmızı burnu lekeli ve buruşmaya az kalmış keçe gibi bir dokudaydı. Gözlerinin feri sönmek üzereyken herhalde ya yeni bir haber duymuş ya da süpriz bir olaya şahit olmuş ki, yeniden ufak da olsa gözünün taa arkalarında tek bir mum yakılmışcasına ufak bir ışık belirmişti. Suçsuz olduğunu söylüyor başka bir şey demiyordu. Mahalledeki herkes onun ismini söylese de onu gören duyan olmadığı için suçlamak da kolay olmuyordu. O sessiz sokaktan geçerken gelen patlama şeklindeki cam kırılma sesinin en büyük mimarı olsa olsa bu deli bekir olur diye azgın adamı el ense toparlayıp getirmişlerdi tütsüler yakıp tapındığı cin türbesinden. Bırakın beni diye bir kere bağırmıştı. Sesi sanki 10 tane kendisinden varmış gibi uzun uzun yankılanmıştı. Yaka paça sesleri, nefes sesleri, ter ve tükrük sıçramaları, zorlanmalar üstüne tütsü ve nem kokuları karışmışken, içeride duvarlarda bulunan totem figürlerinin sırıtarak bakanları bile ciddileşmiş, doğru düzgün otoriter bir tanrı figürü olmaya çalışmışlardı.

Cin türbesi bundan çok uzun zaman önce kuruldu. Duvarlarındaki her bir zerre taş, 14 yaşından önce ölen çocukların mezar taşlarından alınan küçük parçalardan yapılmış mermer mozaiği idi. Duvarın akustik yapısı, karıncaların bile hırlaştıklarında yankısı duyulsun diye bronz alaşımlı harç hurç bekisi kullanılarak yapılmıştı. Yukarıdan sarkan her ne ise, mum tutan avizeler, totemler, tepsi ve tabaklar, üzerinde örümcek ağ yapmasın diye sivri otu ve göze tozu ile iyice zımparalanarak, mat ve itici bir hale getirilmişti. Cin türbesini en çok barksızlar, sonra tanrısızlar, sonra hırsızlar, sonra kör topallar en son olarak da zindandan yeni çıkmış arlanmazlar ziyaret ederlerdi. Hepsinin en sık bir araya geldiği ay tutulması günlerinde yoğun kokudan ve hır gürden içeriye normal, yani işte başka bir insana ya da hayvana alenen zarar vermeyecek normallikte, bir insanın girmesi mümkünsüz olurdu. Içinde konuşulan her muhabbeti ve hırı ve gürü taşlarına hapseden bu dev mabede, herkesin aynı anda dışarı çıkıp avlunun bomboş kaldığı nadir anlarda, bu sesleri duvarlarından geri türbeye verdiği rivayet edildiği için halk arasında adına Cin Türbesi denmişti. Sokaktan geçenlerin içerideki sesleri duyanlardan bazılarının dili tutularak, bazılarına el ayak krampları girerek, bazılarının da mide bulantilari ile titreye titreye mahalle simyacisina başvurduğu, kafalarına kalın bir dal tütsü ile beraber, koyu renkli bal kıvamlı zehirleri içerek ancak kendilerine geldikleri şehirde masallara konu olup tüm çocukların dünyasına yayilivermisti.

No comments:

Post a Comment