Sokakta

Yaptığı tüm bestelerden uçuşan kahramanları, fikirleri, kalbini ezen duyguları ve onu göğe firlatan mutlulukların hepsini, aynı anda gördü o akşam caddede yürürken. Aynı şapkayı takmış iki ergeninin muhabbetinde, o kadının bacağındaki siyah dövmede, beyaz ve uzun saçlı iri yarı adamda, ara sokaklardan gelen sokak çalgıcılarının beste ve güftelerinde, ikide bir arkasına baktıran şuh kahkahalarda, göğün en mavi, güneşin en taze anında, havanın dostluğunda, dostların havasında, sahaf gibi dizi dizi döşenmiş dükkanların az konuşup, çok okuyan orta yaşlı sahiplerinin gülümsemesinde, somurtmasında. Yürüdükçe enerjisi artıyor, keşfettikçe büyüleniyor, göz göze geldikçe daha uzun takılıyor, sanki tüm cadde ile tanışıyor, ağlaşıyor, sevişiyor, bağrışıyor, sohbetler ediyordu. Tam o sırada anlamsız mı anlamsız, oradakilerin neredeyse hepsinin saçma sapan diyeceği, birçok psikoloğun, sosyoloğun, genetikçinin oturup bir araya gelse çözmesinin aylar süreceği bir olay gerçekleşti. "Ript Azl" denilen bir grup adam ve kadın sokakta ellerini bırakmadan, birbirlerinin çıplak ayaklarına Leonardo da Vinci eseri gibi durup, hem de basarak, dudaklarını eğe büke birşeyler söylüyormuş gibi yapıyorlar ama ses çıkarmıyorlardı. Sonra birden zıp zıp zıplayan bu yaklaşık 200 kişilik grup, ortalarına aralarından birini alıp güle güle, oynayarak, kahkahalarla eziyorlardı. "Linç köpeği, linç köpeği.." diye tezahürat ederlerken, aşağıdaki tarikat üyesi ölüme hızla yaklaşırken olabildiğince kahkaha atmaya çalışıyordu. Daha önce benzerlerini yapıp daha sonra yasaklanan YouTube videoları yayınlayan bu grup, yine aşağıdaki muridin fotoğraflarını ve videolarını çekiyorlardı. ....Linç köpeği...linç köpeği...ugh ugh linç köpeği... Kimsenin tepki göstermemesine hiç şaşırmayan birçok kimse de ya yan gözle bakıyor ya da olay mahalinden gamsızca uzaklaşıyordu.

Ben de öyle yaptım. Gıbbiz tarikatının zehirlenip meydanda yerlere düşecek kadar yoğun sessiz dans etmelerinden sonra tanık olduğu en insan absürdü şeydi bu. Bütün bu saçmalıklar bitse artık diye düşündükçe sağda solda iyice belirginlesmeleri moralini bozuyor, kendini yine bir mahalle hanında bira var mı derken buluyordu. O gece yine nefes alamayacak kadar içmişken, gün boyu karşılaştığı insanları ve olayları gözünün önünden geçirdi. En sevdiği şeydi bu, o günlük ölmek. Tüm hayat olmasa da o günü film şeridi yapıp akıtmak gözlerinin önünden. Son karenin yavasca kararması ve hatırlayamadığı bir şekilde yatakta ya da onun gibi bir yerde kendini yatarak bulmak.

No comments:

Post a Comment